Türk Otomotiv Sanayicisinin Dergisi



MÜZİK ÇOK ENGİN, UÇSUZ BUCAKSIZ BİR DENİZ: GARO MAFYAN

1955’te üç yaşındayken ilk sahne çalışmasını yapan Garo Mafyan, 1969’da Selçuk Başar’la İstanbul Gelişim Orkestrası’nı kurdu. Binlerce besteye imza atan, çeşitli tarzlardan birçok şarkıcıyla çalışan Mafyan, Yonca Evcimik’in Abone’sinden, Sezen Aksu’nun Unut’una, Ajda’nın Her Yaşın Ayrı Bir Güzelliği Var’ına kadar birçok hit şarkının yaratıcılarından. Yıllardır süren başarısına rağmen mütevazılığı elden bırakmayan Mafyan’a göre aranjör, şarkıcılara en iyi elbiseyi biçen bir terzi gibi olmalı. İşinde çok profesyonel ve ciddi çalıştığını söyleyen Garo Mafyan “Hayatı güzel tarafından ele almak iyi bir şey ama hayat ciddi bir şey” diyor.
Küçüklüğünüzden beri müziğin içindesiniz. Müzik yolculuğunuzu kısaca okurlarımıza aktarabilir misiniz?
Annem ve babam müzik konusunda akademik bir eğitim almışlardı. Annem ve babam böylece müzik hayatımın başlangıç nedeni ve ilk hocalarım oldular.
İlkokulu Özel Erenköy Güneş Koleji’nde okudum. 1955 yılında ilk konserimi 3.5 yaşında verdim. 1955 yılında Ferdi Ştatzer’in öğrencisiyken, Raşid Abed’le solfeje başladım. 1967 yılında İstanbul Belediye Konservvatuarı’ndan, 1968 yılında da yüksek piano ve armoni bölümünü bitirdim. Daha sonra yine Raşid Abed ile yüksek armoni, kontrupuan, orkestra şefliği ve modern armoni çalıştım. Konservatuvar ve kolej mezuniyetlerim de aynı yıllarda gerçekleşti.
1969 yılında Selçuk Başar ile birlikte İstanbul Gelişim Orkestrası’nı kurduk. 1980 yılında ise Gelişim stüdyosunu faaliyete geçirdik. İlk profesyonel albümümü Zerrin Özer ve Tanju Akan ile yaptım. Daha sonra 2000’lerden itibaren Attila Özdemiroğlu ile birlikte İstanbul Gelişim Orkestrası’nı yeniden oluşturduk.
Bahçeşehir İstanbul Gelişim adıyla da 2005 yılında açılan okulla genç müzisyenlere yön vermeye başladım.
4 yaşında konser verdin ve hayatında hep müzik oldu. Hiç başka bir şey yapmak istemediniz mi?
Piyanoyla haşır neşir olmaya başladığımda 2,5-3 yaşlarındaydım. Boyum yetmiyordu beni kaldırıp üzerine çıkarıyorlardı. 4 yaşında da konsere çıktım. Okuma yazma bilmeden nota okumayı biliyordum. Genlerimden gelen kabiliyetle beraber, hep müzikli yoğruldu hayatım. Adeta o günden beri hep “dünya bir klavyenin üzerinde” diye düşünüyorum.
“Hava Kuvvetleri’nde pilot olmak istiyordum, ama olamadım”
Erenköyde çocukluk arkadaşımın babası hava kuvvetlerinde pilot olarak görev yapıyordu. Onun giyimine ve tarzına özenerek küçüklüğümde pilot olmayı düşledim. Müzik, hayatımda önemli bir rol oynamaya başladıkca, içimdeki pilotluk aşkı yine devam etti. Yıllar sonra özel dersler alarak amatör pilotluk da yaptım.

Ailenizden size geçen en önemli öğreti neydi?
Bizim ailede en büyük prensip, eğitimsiz hiçbir şey yapmamaktır.


Hiçbir meslekte eğitimsiz
olunmaz mı?
Genetik harikalar başka şeydir. Fakat şarkı söylüyorsan, sonuçta bir notaya bakıp söylemen lazım. Olmaz başka türlü. İnsanlar kabiliyetim var, her şeyi yaparım zannediyor. Ama bizim sınırlarımızın dışına çıktığında hiçbir şey bilmemenin acısını çok yaşıyorsun. Eğitim şart.
Müzikle uğraşan insan mutlaka bir enstrümanı iyi bilmek zorunda. Hayranlıkla izlediğimiz şarkıcıların geçmişine bakın, mutlaka bir yerlerde bir enstrüman çalmıştır.
Disiplini nasıl tarif ediyorsunuz?
Disiplin çok değişik bir kavram. Bizim anladığımız anlamda kapıyı çok yavaş kapat, otur, kalk gibi bir şey değil. Her şey zamanı çok iyi kullanmak, yaptığın işe konsantre olmakla ilgili. Bir çocuk bir saat sıkı piyano çalışıp, 10 dakika piyanonun altında yerde oyuncaklarla oynayabilir. Ben hep disiplinli ve dakiktim, zamanı ayarlamayı bildim.


1970’lerden beri Türk pop müziğinin içindesiniz, o günden bu güne neler değişti?
O dönemlerde şarkı yapan insan sayısı daha azdı, bazı kahramanların sırtında gidiyordu her şey. Refah seviyesi daha doğruydu, insan kalitesi, eğitim çok daha fazlaydı. En büyük fark; İstanbul daha güzeldi, Türkiye daha güzeldi. Böyle çevre kirliliği, çirkin bir yapılaşma yoktu. İnsan sayısı az olduğu için, pop müziği yapan insanlar da az olduğu için, pop müziği bunların çabalarıyla bir yere geldi.
Şimdikilerin en büyük şansı, şimdi teknoloji daha fazla, şöhret olmak daha kolay. Eskiden gazeteler, televizyonlar bu kadar yoktu. Şimdiki gibi CD, kaset falan yoktu, sadece plaklar vardı. En önemli farklardan biri o devirdeki insanların işlerini daha keyifle yapması, fazla bir şey beklemeden, mümkün olduğunca uzun vadede işler yapmasıydı. Şimdi daha güncel, günlük işler yapılıyor. Bu haftaki listeye bakıyorsun, geçtiğimiz haftanın listesiyle alakası yok. Olabilir, zaten pop müziği güncel bir müzik.


Şimdi her şey daha mı hızlı tüketiliyor?
Tabii, şimdi her şey ucuzladı. Maalesef yukarıdan aşağıya kadar gelen en büyük sorun bu. Konservatuvar falan bitirmek önemli değil en kısa yoldan bir şeyler yapmak önemli. Tabii bu dönem de geçecek, sonra eğitimli insan dönemi de başlayacak. Ne olursa olsun o devirdeki eğitim sistemi ve hocalarla şimdikiler arasında çok büyük fark var. Bu kesin bir gerçek. Sadece konservatuvar eğitiminden bahsetmiyorum, genel olarak eğitim sisteminden bahsediyorum. Bizim hocalarımız da hocaydı, şimdikiler de hoca.
Şimdiki hocaları kötülemek için söylemiyorum, mutlaka içinde muhteşem olanları var ama bizim hocalarımız talebelerle oturup dünya meselelerini falan konuşurdu. Şimdi talebeler bazen hocaları tanımıyor, sorunlar çıkıyor. Ders kitaplarına bakıyorsun, bir sürü bilgi var bu bilgilerin ne kadarı bana yararlı ne kadarı değil değerlendirmek lazım. Temel prensipleri öğretmek lazım.


Türk pop müziğinin duayenlerinden sayılıyorsunuz. Sizinle beraber mi gelişti Türk pop müziği, ne gibi bir etkiniz oldu?
Öyle bir şey söylemek çok yanlış bir şey. Başkalarına çok büyük saygısızlık ve haksızlık etmiş olurum. Kilometre taşlarından bir tanesi de ben olayım ama bu işe yıllarca emek veren, aramızda olan olmayan bir sürü insan var. Ben konservatuvar mezunuyum. 68 yılında konservatuvardan mezun oldum. Ben işimi bilerek yaptım, yani teorik olarak. Normal, standart bir eğitim dışında çok fazla bir eğitim aldım. Ama bir şey öğrendim demeden yaptım bunları. Hala da bir şey bildiğimi iddia etmem.
Çünkü müzik çok engin, uçsuz bucaksız bir deniz. 12 tane notadan bu kadar beste yapılmış. Aşağı yukarı bir milyar beste yapıldıysa bunun en fazla onu, 20’si, 30’u birbirine benzer, diğerleri benzemez.


Sizin de beş binden fazla besteniz varmış
Olabilir, herkesin de vardır. O kadar önemli değil, üretmek çok güzel bir şey. Yıllarca alınan eğitimin verdiği melodiler beyninizin bir yerinde kalmış, onların faydası çok fazla oluyor. Ama dediğim gibi birçok insan var benim dışımda, onların da katkıları unutulmasın.

Hobileriniz neler?
Hobilerimi bıraktım bu aralar. Yoğunluktan zaman bulamıyorum. Motosiklet kullanıyordum, gemi kaptanlığım, pilotluğum ve şoförlüğüm var. Dedelik bambaşka bir duygu. Allah herkese nasip etsin. Ailem her şeyden önce gelir.
Tanrı bana tam gönlüme göre bir damat verdi. Bir evlat gibi. Kızımla evlendikten sonra da bana en güzel hediyeyi, torunumu verdiler. Hayatımdaki en büyük kilometre taşlarından biri annem ve babamdır. Onlar sayesinde çok şey öğrendim, müzik sevgisini aşıladılar bana. Ağabeyim, kuzenlerim, yeğenlerim tüm ailem. Çok önem verdiğim bir kavramdır aile.