Ömer Burhanoğlu yoğun çalışma hayatı içinde insanın farklı alanlarda kendine nasıl zaman ayırıp hayatını zenginleştirebileceğini kendi yaşam deneyimleri ile aktarıyor…
Ömer Burhanoğlu
Farplas Yönetim Kurulu Üyesi ve CEO
Benim de hayatımda yapmaya çalıştığım hatta adına da, çok etkilendiğim Fransız rejisör Claude Lolosh’un “toute une vie” filminden esinlenip, “Tüm bir yaşam” dediğim hayat felsefemi sizlerle bu sayfalarda paylaşmaya çalışacağım. “Filmdeki kahraman hayatta aklınıza ne gelirse yaşıyordu, yaşamadığı bir yaşam kesiti kalmıyor, yaşamın tümünü soluyordu…” Bu sadece filmlerde olur diyebilirsiniz ancak sizlerde kendi yaşamınız içinde zenginlik yaratabilecek, keyif kavanozunu doldurabilecek taşlar bulabilirsiniz. Yaşam dengesini sağlayabilmek, çok yönlü olup bunu planlayabilmek herhalde. Çocuk yaşlarda anne ve babanızın size yatırımı, daha sonra da sizin arzularınızla kendinizi farklı hobilere, kanallara yönlendirmeniz ile başlar. Başta belirttiğim gibi, kendi yaşamımdan anekdotları sizlerle paylaşmak ve böylelikle canlı bir örnek olarak, istenildiği takdirde herkesin iş yaşam dengesini kurabileceği tezini kuvvetlendirmek istiyorum. İlkokulda herkes gibi folklor oynadım ama yanında bale de yaptım. Bu bana geleneksel ve moderni bir arada tanıma şansı verdi. Tabii ki bir Trabzonlu olarak futbol oynamayı da ihmal etmedim ve hala da devam ediyorum. Aralıksız her pazar sabahı, hem sportif hem de sosyal anlamda, önemli bir aktivitedir benim için. Ortaokulda babamın desteği ile fotoğraf çekmeye başladım, kendi karanlık odamda hem film banyolarını hazırlayıp, hem de kart baskılarını yapıp işi mutfağından öğrendim ki ilerleyen yıllarda bu merakım, gerçek anlamda bir hobiye dönüşüp, yaşamımım bir parçası oldu. Sanat ve spor benim ortaokul yıllarımda bir araya gelmeye başladı. Bu yıllarda ilk lisanslı ciddi sporum olarak Galatasaray’da kürek çekmeye başladım. Bundan sonra da okul, spor, sanat, iş hayatıma kadar hep birlikte gitti. Üniversitede bir de bunlara Kulüpçülük eklendi. Motor-otomobil kulübü kuruculuğu yaptım. Fotoğraf kulübünü işlettik ve spor kulübü yönetiminde de okuduğum müddetçe oldum. Üniversitenin son yılında da dernekçilik başladı. BUMED Boğaziçi Mezunlar Derneği kurucularındanım. Üniversiteyken spor dergisi ve yıllık çıkarma gibi diğer faaliyetleri ayrıca yürüttüm. Tabii ki bütün bunları yaparken derslerimi de ihmal etmedim, iyi bir öğrenciydim. Sadece Makine Mühendisliği dersleri ile yetinmeyip; sinema, tarih, pazarlama, reklam, endüstri mühendisliği, bilgisayar gibi ekstra derslerle çok yönlü bilgi sahibi olmaya çalıştım. Zaten lisan sonrasında da sistem analizliğinde yüksek lisans ve endüstri mühendisliği işletme bölümünde de doktora çalışmalarında bulunarak öğrenim hayatımda yurt içi hem yurt dışı farklı deneyimler ve eğitimler alarak bir nevi “Tüm Bir Yaşam Mantığını” o zaman da uygulamış oldum. Sıra gelmişti iş seçmeye: Çok yönlülüğümü, yaratıcılığımı kullanabileceğim; yaptığımın sonucunu hızlı bir şekilde görebileceğim; işin beni değil de benim işi yönetebileceğim bir işle, iş hayatına atılmak istedim. Bunun için, diğer birçok arkadaşım büyük holdingleri, uluslararası şirketleri tercih ederken ben kendi çapında, mütevazı bir imalat atölyesinde işe başladım. Hedefim işi büyütmek, işle beraber kendimi de geliştirmekti. Yani içi süt dolu bir kazana atlayıp, onu içmektense, yarım dolunun üstünde çırpınıp, onu kaymak haline getirip üstünde kalmaktı amacım… Böyle bir iddiam olmasına karşın; işin yanında, doktora yapıyor, BUMED yönetim kurulunda hummalı çalışmalarda bulunuyor, aynı zamanda sporu ve fotoğrafı da ihmal etmiyordum. İş+eğitim+spor+sanat+sosyal sorumluluk kol kola gidiyordu. Tabii bu arada evlenmiş, bir aile kurmuş; çekirdek aileyi de yaşam buketimin içine eklemiştim. Herkesin merak ettiği, her şeyin en yoğunlaştığı dönemde bu kadar çok şeye nasıl zaman bulduğum. Spordan başlayalım: İş çıkışı biliyorum zor, ama imkansız değil, burada uygulanacak en önemli taktik, kendinizi bağlayacak bir randevu sistemi geliştirmek böylece başlama saati belli olan ve sizi bekleyen birilerinin olduğu bir program, sizi disipline edecektir. Hafta sonları ise erken saatte, örneğin sabah 8-10 arası evde herkes uyurken, zaman sizin! Güzel bir tenis maçı, ya da arkadaşlarla bir futbol maçı neden olmasın! ya da veteran takımı kurup Haliç’te kürek çekmek… Evdekiler de şikayet etmez, henüz uyuyorlardır çünkü. Günün erken başlaması harikadır, siz dinçsiniz, enerjiniz eve yansır. Kış tatilinde kayak çok klasik bir spordur, bende uzun senelerdir kış tatillerimi bu sporla değerlendirir aynı zamanda da güzel kar manzaralarını fotoğraflarım. Sanat: Üniversitede mühendislik okurken sinema ve sanat tarihi de okudum. Sinemada seyredemediğimi evde çocuklar yattıktan sonra seyrederim. Eşim ve kızımın da sanata olan merakı nedeniyle konserleri, sergileri, gösterileri kaçırmamaya çalışıyorum. Sanat galerisine dönüşen fabrikamızda, resim ve heykel merakı da gitgide artmakta, ayrıca bu merakımız, grup bünyesinde yeni bir iş alanı olarak profesyonelce ele alınmaktadır. Fotoğraf makinelerim ve ben hep birlikte yaşarız. Çantamda muhakkak bir makine vardır. İş seyahatlerimde de mutlak şekilde fotoğraf makinemi yanımda taşırım. İşi hızlı yapma zaman kazanma deneyimleri; Sistem kurma, raporlama, iç denetim, delegasyon, insana güven, açık olma, amaca yönelik çalışma size zaman kazandırır aynen Japonların imalatta yaptığı üzumsuz şeyleri yok etme prensibini, sizde iş anlayışınızda uygulayıp zaman kazanabilirsiniz. Teknoloji sayesinde Her yerden işinize ulaşabiliyor, herkes ile toplu bir şekilde iletişim sağlayabiliyorsunuz. Garip gelebilir ama zaman kazanmak istiyorsanız, iş dışında da işinizle olacaksınız. Benim iş-yaşam dengesinde klasik anlayışın dışında olduğum en önemli nokta budur. Her an işimle yaşarım, diğer şeyleri yapmamı engellemez, bilakis kafamdaki işleri bitirirsem çok daha huzurlu diğer aktivitelere zaman ayırabilirim. Eğer benim gibi çok lokasyonda çalışıyorsanız, haftanın hangi günü neyi yapacağınızın ve nerede olacağınızın belirli olması çok önemli. Günlerinizi programlayın: Toplantı günü, ziyaret günü, iç çalışma gibi. Yapacağınız işleri birbirine zincir gibi eklemeniz, arada da boşluk olmaması gerekir. Bizim gibi iş adamlarının boş zaman lüksü olamaz. En çok sıkıldığım ve kendimi iyi hissetmediğim zamanlar, iki programın arasındaki boşluktur. Zaman kaybına tahammülüm yoktur. Havalimanına bile zamanından önce asla gitmem. Çoğunlukla odama insanları çağırmam, odalarına giderim zamanı kendim yöneteyim diye. Eğer “zamanım kalmıyor, iş-yaşam dengesini kuramıyorum, hayatım iş oldu” diyorsanız, işte mutlaka bir yanlışlık yapıyorsunuz, doğru bir iş sisteminiz ya da kurumsallaşmış bir yapınız yok. Bunu becerebiliyor yinede vaktim yok diyorsanız, kendinizi farklı şeyler yapmaya zorlamıyor, boş zamanınızda tembellik yapmak istiyorsunuzdur. Tembellik tembelliği, tempo da tempoyu çağırır. Yaptığınız işi doğal yapıyorsanız; çalıştığınız insanları seviyorsanız; çalışma ortamından ve iş seyahatlerinden keyif alıyorsanız; iş yaptığınız insanlarla sosyal ve insani değerleri de paylaşıyorsanız; yorulmazsınız. Gözetmeye çalıştığım hayat felsefesi içerisinde iş, aile, dost ve akrabalar, sanat, spor ve sosyal sorumluluktan oluşan bir orkestra ile çok sesli bir yaşamı hedefleyip bir anda uçacak olanı yakalama tutkusuyla, yaşam heyecanımı sürdüreceğim. Yaşamınızı götüren tekerleğin tam bir daire olması dileğiyle…