Türkiye ekonomisinin, özellikle otomotiv imalat sektörünün itici gücüne ihtiyaç göstermesi genel olarak bir stabilite getiriyor. Fakat küresel gelişmelerden etkilenmemek mümkün değil. Her bir hammadde veya kur hareketi tüm maliyetleri tersine çevirebiliyor.
ZF, Türkiye’de yatırımının en büyük parçasını Sachs Beldesan A.Ş.‘yi satın alarak yaptı. Bu büyük hamlenin o dönemde 32 yıldır amortisör üreten, hem de bunu sektörün ileri gelen dünya çapındaki üreticileri ile teknolojik işbirlikleri ile yapmış ve çok önemli ve kıyaslanabilir tecrübe biriktirmiş olan firmanın, bu birikimi ve müşteri portföyü dikkate alınarak yapılmış olması önemlidir. Sonrasında artık ZF standartları ile şekillenmesi kaçınılmaz olan proses, imalat, kalite gibi konularda gereken makina, teknoloji, mühendislik ve diğer işgücü yatırımları kaçınılmaz olmuş ve yıllara yayılarak bu günkü şeklini almıştır. ZF, her yıl yaklaşık 2,5 milyon euro tutarında bir yatırımla şirketin mekanik gücü, yeni teknolojiler ve iş gücüne katkıda bulunuyor. Bugün 7 milyon adet kapasite, 850 personel, 570 kişilik direkt iş gücü, 48 kişilik Ar-Ge ekibi ve ZF’in diğer amortisör imalat birimleri ile küresel çalışma şartlarına tam uyum mevcuttur. Ülkemize yapılan yatırımda etkili olan faktörleri, iyi yetişmiş, kaliteli iş gücü, özellikle yüksek öğrenimin Avrupa seviyesinde olması, tabi ki daha ekonomik üretim maliyetleri olarak sıralayabilirim. Yapılan yatırımın beklentileri hep karşılamış olması da memnuniyet verici. Bununla birlikte, bürokraside hala biraz mücadele verilmesi ve güncel sosyo-politik gelişmeler merkez yönetimde karar almayı zorlaştırabiliyor. Türkiye ekonomisinin, özellikle otomotiv imalat sektörünün itici gücüne ihtiyaç göstermesi genel olarak bir stabilite getiriyor. Fakat küresel gelişmelerden etkilenmemek mümkün değil. Her bir hammadde veya kur hareketi tüm maliyetleri tersine çevirebiliyor. Türkiye güncel kur dengesi sebebiyle hala bir cazibe merkezi, ancak ülkemizde imalat sanayi, verimlilik, otomatizasyon ve işgücü kalitesi gibi konular, hala iyileştirmeye açık alanlar. Bu ve benzer konulardaki olumsuz girdiler, şansımızı özellikle Doğu Avrupa ülkelerine karşı azaltıyor. Öte yandan, genel olarak insan kaynakları beklentileri karşılıyor da olsa, özellikle teknisyen seviyesinde, konusunda uzmanlaşmış iş gücü bulmakta zorlanıyoruz. Yer yer bu açığın yüksek öğrenim kökenli işe alımlarla karşılanması mümkün olabiliyor fakat beklentilerimizi her zaman karşılayamıyor.